Muris Muvazaası Nedir?

Muris muvazaası, bir kişinin mirasçısının miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla yaptığı karşılıksız kazandırmaları satış veya ölene kadar bakma sözleşmesi gibi göstermesidir. Ülkemizde ise oldukça yaygın olarak başvurulan bir uygulama olarak da karşımıza çıkmaktadır. Miras bırakan kendi mirasçıları arasında bir ayrım yaparak mirasçılardan biri lehine miras payı oranından fazla mal veya hak kazandırmış olabilir. Diğer bir görünümü ise yasal mirasçıların dışında üçüncü bir kişiye taşınmazı bedel karşılığı olmaksızın devretmesi yapılan bu devrin de satış işlemi olarak gösterilmesidir. Yazımızda muris muvazaası geniş bir çerçevede ele alınacaktır ama öncesinde muvazaanın ne olduğu şartlarının neler olduğuna göz atmak gerekir.

Muvazaa Nedir?

Bir sözleşmesinin kurulması sırasında gerçek irade ile dış dünyaya yansıyan beyanın birbiri ile uyumlu olması gerekmektedir. Bir sözleşmede muvazaa, tarafların yaptıkları sözleşmenin hiç sonuç doğurmamasını veya görünüşteki sözleşmeden farklı bir sonuç doğurması konusunda anlaşmalarıdır. Muvazaanın var olduğundan bahsedilmemiz için üç (3) şartın bir arada bulunması gerekmektedir.

  1. Tarafların gerçek amaçları ile yaptıkları işlemler arasında bilerek ve isteyerek yapılan bir uyumsuzluk
  2. Üçüncü kişileri aldatma amacı
  3. Tarafların muvazaalı işlem yapma konusunda aralarında anlaşmaları.

Muvazaa hukuk sistemimizde iki alt başlığa ayrılmaktadır. Bunlardan ilki mutlak (adi) muvazaadır. Mutlak muvazaada taraflar arasında aslında yapılmak istenmeyen sadece üçüncü kişileri aldatma kastı ile yapılan bir işlem söz konudur. Borçlarını ödememe niyetinde olan bir kişi sahip olduğu arabasını arkadaşına devretmesi örneğinde görünürde bir satış sözleşmesinin varlığından bahsetmemiz mümkün ise de , satış sözleşmesi tarafların gerçek iradelerini yansıtmamaktadır. Ancak ortada başka gizli bir sözleşmede yoktur. Aracı devretmiş görünen kişi gerçekte aracını hiçbir zaman devretmemiş aracın zilyetliği hala kendisinde bulunmaktadır. Görüleceği üzere satış işleminin arkasında ikinci bir sözleşme bulunmadığından ortada mutlak muvazaa vardır.

Nısbi muvazaa yazımızın konusunu oluşturan muris muvazaasının bir üst başlığı olarak karşımıza çıkmaktadır. Nısbi muvazaada iki ayrı sözleşme söz konusudur. Yukarda bahsedilen örnekten devam etmek gerekirse kişi aracını kardeşine hediye etmek istemektedir ancak eşinin bu konuda kendine karşı çıkacağını bilen araç sahibi hediye (bağış) işlemini noterde satış işlemi gibi göstererek muvazaalı bir işlem yapmaktadır. Nısbi muvazaa örneğinde dikkat edileceği üzere kişi aracı kardeşine  devretmeyi düşünmektedir ve işlemi satış işlemi gibi göstermektedir ancak satış sözleşmesinin  arkasında gizlenmiş bir bağışlama sözleşmesi vardır.

Yazımızın konusunu oluşturan muris muvazaası da bir nısbi muvazaa çeşididir. Birden fazla mirasçısı bulunan miras bırakanın bir mirasçısına daha fazla mal bırakmak amacı bedelsiz olarak devrettiği taşınmazı, satış işlemi veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin karşılığı gibi göstererek diğer mirasçıları aldatması durumunda muris muvazaası söz konusu olacaktır.

Miras bırakanın, mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla yaptığı karşılıksız (ivazsız) kazandırmaları tapuda satış veya ölene kadar bakma sözleşmesi gibi göstermesi durumunda tarafların gerçekte bağış olan iradelerini tapuda ölünceye kadar bakma sözleşmesi veya satış olarak göstermişlerse bu işlem geçerli olmayacaktır

 

Muris Muvazaasının Unsurları Nelerdir?

 

Muris muvazaasının unsurlarının neler olduğu konusunda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 6.06.2010 Tarihli 2010/1-295 E, 2010/333 K. Numaralı içtihadına bakmak gerekir. İlgili içtihat makamı kararında muris muvazaasının dört ayrı unsurunun olduğuna değinilmiştir.

  1. Görünüşteki Sözleşme

Gerçekte yapmak istemediği işlemi üçüncü kişileri aldatmak amacıyla istiyormuş gibi irade açıklamasıdır. Sözleşmelerin geçerli olabilmesi için tarafların irade beyanlarının birbirine uygun olması gerekir. Oysa muris muvazaasında miras bırakan ve sözleşmenin karşı tarafının iradesi görünüşteki sözleşmeyi yapmamak konusunda birbirine uygundur Bağış yapmak isterken dışarıya satış sözleşmesinin veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin şartlarını açıklayarak işlem yapmaktadırlar

 

  1. Diğer Mirasçıları Aldatma Amacı

 

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 01.04.1974 tarihli kararından yola çıkarak muris muvazaası kavramının varlığından söz edebilmemiz için, İçtihadı birleştirme kararında değinildiği üzere, miras bırakanın muvazaalı işlem yapmadaki gayesi mutlaka mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır. Böylece terekesinden taşınmaz eksilecek ve mal kaçırmak istediği mirasçıları tenkis davası da açamayacaktır.

 

  1. Muvazaa Anlaşması

 

Tarafların tapuda şekli şarta uyarak yapmış olduğu sözleşmenin geçerli olmadığı konusunda anlaşmaları şartıdır. Bu anlaşma örtülü veya açık olabilir.

 

  1. Gizli Sözleşme

 

Muris muvazaasının son unsuru, tüm nispi muvazaalarda olduğu gibi gizli sözleşmedir. Mirasbırakan taşınmazını bağış yoluyla devretmek istemekte, ne var ki bu sözleşmeyi gerçek iradesine uygun olmayan satış sözleşmesinin arkasına gizlemektedir.

 

‘’Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide ‘muris muvazaas’ olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir’’(Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Esas: 2016/3940, Karar: 2016/6926, Karar Tarihi: 07.06.2016)

 

Muris Muvazaasına Sebebi İle Tapu İptal ve Tescil Davası

 

Tapu iptali ve tescili davaları uygulamada sıklıkla rastlanılan bir dava türüdür. Kavram olarak tapu kaydında bulunan bir tescilin yolsuz olması durumunda, yolsuz tescilin mahkeme kararı ile hukuka uygun hale getirilmesi yoludur.

Murisin diğer mirasçıların haklarına zarar verecek nitelikte, gerçek iradesini gizleyerek yapmış olduğu tescilin yolsuz olduğu satış işleminin zorunlu unsuru olan ‘bedelin’ satış işleminde yer almaması sebebi ile yolsuz tescile imza atmış olsalar da tapu kütüğündeki bu yolsuz işlemin düzeltilmesi için dava açmak gerekecektir. Miras bırakan hayatta iken yapılan tescilin yolsuz olduğunun ispatı konusunda Yargıtay bir takım ölçütler belirlemiştir.

  • Gelenek ve görenekler, toplumsal eğilimler,
  • Olayların olağan akışı,
  • Miras bırakanın taşınmaz satımında haklı bir sebebinin olup olmaması,
  • Murise davalının bakması veya minnet duygusu olup olmadığı,
  • Miras bırakanın taşınmaz satışına ihtiyacının olup olmadığı,
  • Miras bırakanın gelir durumu emekli maaşı ve gelir düzeyi,
  • Ölümüne yakın tüm mal varlığını sebepsiz devretmesi ve davalının ödeme gücü,
  • Satış bedeliyle işlem tarihindeki gerçek değer arasındaki fark,
  • Miras bırakanın devir tarihinde ekonomik ve sosyal durumunun nasıl olduğu.

Yerleşik içtihatlara göre tescilin yolsuz olduğunun ispatı açısından yukarıda sayılan ölçütlere dayanarak miras bırakanın muvazaalı bir işleme imza atıp atmadığına kanaat getirmek mümkündür. Örneğin kadın mirasçının payını azaltmak amacıyla yapılan kazandırmalar, büyük çocuk lehine yapılan karşılıksız kazandırmalar ne yazık ki ülkemizde sıklıkla rastlanmaktadır. Diğer bir örnek tescilin yapıldığı tarihte hiçbir gelir getirici işte çalışmayan çocuk  lehine yapılanan kazandırmada da muvazaanı varlığından söz etmek mümkün olabilir.

‘’Somut olaya gelince; davacının mirasbırakanın kızı, davalının ise oğlundan olma torunu olup, davalının akit tarihi itibariyle 20 yaşında ve öğrenci olduğu, mirasbırakanın çekişme konusu bağımsız bölümde ölünceye kadar oturduğu, mal satma ihtiyacı içerisinde bulunmadığı, taşınmazın gerçek değeri ile akit tablosunda belirtilen bedeli arasında fahiş fark bulunduğu, öte yandan mirasbırakanın sağlığında davacı kızıyla uzun süre görüşmediği ve aralarının açık olduğu anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan; davalının, taşınmazın bedelinin babası tarafından mirasbırakana ödendiği şeklindeki savunmasının da kanıtlanamadığı sabittir.

O halde yukarıda değinilen ilkelerle birlikte somut olgular değerlendirildiğinde, mirasbırakanın temlikinin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır.’’ (Yargıtay 1. HD   29.11.2007 T. 2007/9815 E.  ,  2007/11607 K.,)

Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 203/4 uyarınca muvazaalı olan işlemler tanık dahil her türlü delille ispat edebilmektedir. İspat yükü ise hakkı ihlal edildiği düşülen davacıdadır.

 

Muris Muvazaasına Sebebi İle Tapu İptal ve Tescil Davası’nda Zamanaşımı

 

Muris muvazaasına dayanarak açılan tapu iptal ve tescil davalarında ihlal edildiği öne sürülen hak mülkiyet hakkı olmasından bahisle dava açma süresi açısından herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye tabi değildir. Miras bırakanın ölümünden sonra her zaman dava açılabilir. Dikkat edilmesi gereken bir husus muvazaalı işlemi mirasçılar miras bırakanın ölümünden önce öğrenmiş olsalar dahi muris hayatta iken muris muvazaası sebebi ile tapu iptal davası açılmaz.

 

Muris Muvazaası Nedeniyle Tapu İptali Ve Tescil Davası’nda Yetkili Ve Görevli Mahkeme

 

Muris muvazaası sebebi ile açılacak olan tapu iptal ve tescil davasında görevli mahkeme 6100 sayılı HMK gereğince ‘Asliye Hukuk Mahkemesi’dir’. Dava konusu tapulu malın bulunduğu yer mahkemesi ise yetkili mahkemedir.

 

MURİS MUVAZAASINI AÇIKLAYAN 01.04.1974 TARİHLİ YİBK

 

Muris muvazaası yukarıda anlatıldığı üzere kaynağını Borçlar Kanunu madde 19’dan alan  ve ülkemizde sıklıkla rastlanılan bir muvazaa türüdür. Muvazaalı işlemin ortaya konulması konusunda bir takım kriterlerin olduğunu bu kriterleri var olması durumunda murisin gerçek niyetinin ne olduğunun açıkça ortaya konulması gerektiğine dair onlarca içtihat makamı kararı mevcuttur. Muris muvazaasının unsurlarını neyin muvazaa neyin geçerli bir devir sayılacağı konusunda ise 01.04.1974 Tarihli YİBK’nın ilgili kısımlarını paylaşmakta fayda olacağının düşünüyoruz.

 

Yargıtay İkinci Hukuk Dairesi ve Hukuk Genel Kurulu arasındaki görüş ayrılığı, bir kimsenin mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla; tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malını, gerçekte bağışlamak istediği halde, Tapu Sicil Memuru önünde iradesini satış biçiminde açıkladığının gerçekleşmiş olması durumunda, saklı pay sahibi olan mirasçıların, tenkis ya da mirasta iade davası açmak haklarını kullanmayıp Borçlar Kanununun 18. maddesine dayanarak muvazaa nedeniyle tapu kaydının iptalini isteyebilip isteyemeyecekleri ve saklı pay sahibi olmayan mirasçıların da aynı davayı açmak yetkisine sahip olup olmadıkları ... konusundadır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun kararlarında; mirasçıyı miras hakkından yoksun etmek amacıyla mirasbırakanın muvazaalı olarak yapmış olduğu tasarruf işlemlerinin iptalini dava etmek hakkı, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın tüm mirasçılara tanınmış ve tenkis ve mirasta iade ile ilgili hükümleri aslında geçerli tasarruflar için uygulanabileceği açıklanmıştır. Yargıtay İkinci Hukuk Dairesi kararlarında ise böyle bir dava hakkı tanınmamış; sadece saklı pay sahiplerinin Medeni Kanun’un 507. maddesinin 4. fıkrası gereğince tenkis davası açabilecekleri ve mirasbırakanın bu davranışının Medeni Kanun’un 603. maddesinin 2. fıkrası gereğince o taşınmazı iade etmekten ayrık tuttuğu anlamına geldiği kabul edilmiştir. İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nda konu, sadece sevk edildiği olayla sınırlı olarak ele alınmıştır. Daha açık bir deyimle; tasarruf işleminin tapu sicilinden kayıtlı olan, taşınmaz malın, görünüşte satış ve gerçekte ise hibe biçiminde oluştuğu olayıyla sınırlandırılmıştır.

Muvazaa nedeniyle satış sözleşmesi geçersiz sayılsa bile gizli hibe akdi geçerli olacağından mirasçının Borçlar Kanunu’nun 18. maddesine dayanarak açacağı davada yarar bulunmadığı ve bu nedenle bir sonuç doğurmayacağı düşüncesini de kabul etmek olanaksızdır. Gerçekten böyle bir davayı açacak kimsenin, davada yararının bulunması zorunludur. Ve ilke olarak da gizli akit geçerlidir. Ancak gizli akdin geçerli sayılabilmesi için tüm koşulların oluşmuş olması zorunludur. İçtihadı Birleştirmeye konu, tapuda kayıtlı bir taşınmaz malın muvazaalı olarak satışıdır. Böyle bir durumda gizli akdin geçerli sayılabilmesi için gizli akit, biçim koşuluna (şekil şartına) bağlı ise biçim koşulunun da gerçekleşmiş olmasında zorunluluk vardır. Aksi durumda hibe sözleşmesinin varlığından söz edilemez. Çünkü Tapu Memuru önünde açıklanan irade, bir ivaz karşılığı mülkiyetin aktarılması iradesidir ki, sadece bu iradeye resmiyet verilmiştir. Satışa ilişkin resmi işlemin gizli akdi de içine alacağı kabul edilemez.

….

Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında Tapu Sicil Memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklanmış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılarının, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanununun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağışsözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507. ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 1.4.1974 günlü ikinci toplantısında oyçokluğuyla karar verildi.

 

SONUÇ

 

Muris muvazaası nedeniyle açılacak tapu iptal davalarında öncelikle muvazaanın ortaya konulması ve yapılan muvazaalı işlemin mirasçılardan mal kaçırmak kastıyla yapılmış olduğunun açıkça gösterilmesi gerekmektedir. Murisin hayatta iken yapmış olduğu tasarruflara adeta tarihsel bir yolculuk yaparak bir fotoğraf çekilip gerçek iradesinin ortaya konulması gerekmektedir. Muris muvazaası sebebi ile tapu iptali ve tescili davası davası karmaşık hukuki süreci içermesi sebebiyle alanında uzman bir gayrimenkul/miras avukatı ile takip edilmesinde fayda olacaktır.

Av. Alper Şeref GÜLER